Ana içeriğe atla

Din ve Mitoloji - "Kur'an'ın Tanrı Kelamı Olmadığının Delilleri" Videosuna Cevap

kuran çelişki

Bu yazımızda Din ve Mitoloji adlı Youtube kanalının yapmış olduğu "Kur'an'ın Tanrı Kelamı Olmadığının Delilleri" isimli videodaki iddialara cevap vereceğiz. Videodaki iddiaların zamanları iddiaların yanlarında verilmiştir. Dilerseniz iddiaları videodan da inceleyebilirsiniz. Gelin videodaki iddialara tek tek göz atalım.

İddia-1) Dünya Hayatının Oyun/Eğlence Olması Çelişkisi [1:15-2:33]

Kur'an'da bir ayette "Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir." yazarken, başka bir ayette  "Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları oyun olsun diye yaratmadık." yazıyor. Peki, hangisine inanacağız? İlk başta ayetlere bakalım:

"Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbette ki ahiret yurdu Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?"[6:32] 

"Biz; gökleri, yeryüzünü ve ikisinin arasında bulunanları oyun olsun diye yaratmadık." [44:38]

Öncelikle bu çelişki iddiası her ne kadar ilk okuyuşta mantıklı gelse de, esasında ayetleri yeterince iyi anlamamaktan kaynaklanıyor. Dünya ile dünya hayatı apayrı konulardır. Bunlar birbiri ile kıyaslanarak çelişki olduğu iddia edilemez ancak biz aynı olduğunu kabul ederek cevap verelim. İlgili iki ayetin öncesine baktığımızda Allah'a kavuşmayı yalan sayan kişilerden bahsedildiğini görürüz. Kafirlerin yaşantısının, dünya hayatının oyun, geçici zevkler ve eğlenceler üzerine kurulu olduğu söyleniyor. Ancak bu ayetten dünya hayatının yaratılma amacıyla alakalı bir çıkarım yapamayız. Duhan Suresi'nin 38. ayetinde ise, Allah’ın dünyayı yaratma amacının oyun ve eğlence olmadığı bildiriliyor. Yani ayetler bizler için oyun denilince aklımıza gelen ilk şeyin, geçici ve belirli bir süre zevk alacağımız bir şey olduğunu merkeze alarak, bu oyunun bir gün mutlaka biteceğini, asıl hayatın ahiret yurdu olduğunu bizlere hatırlatırken, Allah'ın bizleri yaratma amacının "oyun ve eğlence" olmadığını söylüyor. Zaten ayetlerin bağlamlarına bakarsak bu durum daha da iyi anlaşılıyor; "Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi katımızdan edinirdik, bunu asla yapmayız." [6:17] Bu konuda Hubeyb Öndeş de mealinde şöyle söylemiştir: 

"Dünya =الدنيا" kelimesi, Kur'an'da içinde bulunduğumuz gezegen manasında kullanılmaz. Bu manada "ard =أرض (yer)" kelimesi kullanılır.  "Dünya=الدنيا" kelimesi ise "en yakın, en aşağı, ilk" manalarına gelir. (Müfredat : , 388.sayfa D-n-v md.) kur'an'da "son" mânâsına gelen "ahiret" kelimesinin karşısında kullanılması da, "en yakın/ilk hayat" manasında olduğunu destekler. Yaşadığımız hayat, ilk; öldükten sonraki hayat ise son hayattır. Kelime farkını bilmeyen ve meal üzerinden hareket ederek Kur'an'da hata arayanlar bu ayetle Duhan 38. Ayet arasında bir çelişki iddia ederler. Halbuki, bu Ayette "dünya" kelimesi kullanılmakta ve hayata vurgu yapmakta iken, Duhan 38. Ayette "gökler ve yer" kelimesi kullanılmış, mekana ve amaca vurgu yapılmıştır. Bu nedenle çelişki ayetlerde değil; hata arayan kişilerde bulunmaktadır."¹

İddia-2) Allah'ın Yemin Etme Çelişkisi [2:34-3:24]

Kalem Suresi'nin 10. ayettinde yemin edenlere itaat edilmemesinin gerektiğinin söylenmesi ile Allah'ın yemin etmesi çelişkidir iddiasına göz atacağız. En başta bahsedilen ayeti ele alalım:

"Hiç durmadan yemin eden düzenbazlara boyun eğme" [68:10]
 
Görüldüğü gibi ayette, çokça yemin edilmesinin yanlış bir durum olduğunu ve "çokça yemin eden" kimselere boyun eğilmemesinin gerektiğini belirtir. Ayette kullanılmış mübalağa eki de durumun sürekli oluşunun yanlışlığını bildirir. Peki ya Allah da sıklıkla yemin mi eder? Kalem suresi 10. ayette "hiç durmadan yemin" olarak çevrilen kısım hallafindir (حَلَّافٍ). Kur'an'da bu kelime ile aynı kökten(Ha-Lam-Fe) olan kelimelerin kullanıldığı 13 yerin hiçbirinde bu fiil Allah'a atfedilmemiştir. Bu fiil Kur'an'da Allah için bir kez dahi kullanılmamıştır. Allah'ın yemin ettiği iddia edilen ayetlerde ise genellikle 'velekad (وَلَقَدْ) veya vel, ves, vet (وَالْ,وَالسَّ, وَالطَّا) gibi ifadeler kullanılmıştır. Bunlar ise Arapçada "vavul kasem" olarak nitelendirilir. Kasem ise işaret, delil, yemin gibi manalara gelmekle birlikte Vakıa 75-76 gibi ayetlerde işaret ediyorum, delil gösteriyorum gibi manalarda kullanılmıştır. Kalem suresi 10.ayet ile ilgili ise Fahreddin Razi şöyle söylemiştir: 

"Bil ki Allahü teâlâ, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i yalancılara itaat etmekten nehyedince, bu bütün kafirlere boyun eğmeyi de yasaklar. Fakat Cenâb-ı Hak küfrün ötesinde, sayılan kötü sıfatları taşıyan kimselere boyun eğmekten de nehyetmiştir. Bu kötü sıfatlar şunlardır:

Hallaf

Birinci Sıfat: Kişinin vara-yoğa yemin edici olmasıdır. Çünkü "hallaf", doğru-yanlış, hak-batıl her hususta çokça yemin eden kimsedir. Yemini alışkanlık haline getirenler için, engelleyici ve caydırıcı olma bakımından bu ayet yeter. Bunun bir benzeri de, "Yeminlerinizi Allah'a karşı bir kalkan (hayır engeli) edinmeyin" (Bakara,224) ayetidir."²

Yukarıda eski müfessirlerden Fahreddin Razi'nin de belirttiği gibi Bakara Suresi'nin 224. ayetinde yeminlerin iyi işlere engel olmamasının gerekliliği vurgulanıyor. Ayrıca Zemahşeri gibi önemli bir isim de ayetteki yemin ifadesi için ne demiş bakalım:

"حَلَّافٍ 'gerçek yalan her konuda yemin edip duran' demektir. Yemini  alışkanlık  hâline getirenleri bundan menetmeye  bu  ifade  kâfidir. Tıpkı "Yeminlerinizde Allah'ın adını anarak iyilik etmeye, fenalıktan sakınmaya ve insanların arasını bulmaya (bu yemini) engel kılmayın!" [2:224] âyetindeki gibi."³

Kalem 10'dan da bu ayete paralel olarak sıkça kendi doğrularını kabul ettirmek adına yemin edilmesinin yanlış olduğu çıkarılıyor. Allah'ın işaret gösterme ifadeleri ile ayette kullanılan ifade bile farklı. Hadi diyelim aynı olsun, iki kelime de aynı manada olsun. Allah'ın buradaki çokça yemin edenden kastının kendisinin olmaması, olması durumundan çok daha olasıdır. "Namazı dosdoğru kılın" emrini verilmesine karşılık olarak "Allah bile namaz kılıyor ben mi kılacağım?" şeklinde bir itiraz dile getirirsek bu isabetli mi olur? Ayetten kasıt, sebepsiz yere çokça yemin edilmesinin yanlışlığıdır. Zorlama yorumlar ile çelişki aramaya gerek duyulmamalıdır.

İddia-3) Allah'tan Başkasının Şefaat Etmesi Çelişkisi [3:25-7:04]

"Zümer 44, Secde 4, Enam 70, Zuhruf 86, Sebe 23, Taha 109, Yunus 3, Necm 26 gibi ayetlerdeki şefaat-şefaatçi ilişkisi çelişkilidir" iddiasına göz atacağız

"De ki: "Şefaat etme tamamıyla Allah'ın elindedir. Göklerin ve yerin egemenliği yalnızca O'na aittir. Sonra O'na döndürüleceksiniz." [39:44]

Ayette şefaat yetkisinin Allah'a ait olduğu vurgulanmıştır. Bir diğer ayet olan Secde Suresi'nin 4. ayetinde ise "Sizin O'ndan başka veliniz ve şefaatçiniz yoktur. Hala öğüt almaz mısınız?" ibaresi mevcuttur. Görüldüğü gibi hem veli hem şefaatçi olanın Allah olduğu bu ayetten anlaşılıyor. Buradaki veli kelimesini Erhan Aktaş şöyle yorumlamıştır: 

"Koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş. Kur'an'da yer alan, "veli" sözcüğü; "dost," olarak çeviriye konu edilmektedir. Oysaki bu sözcük, etik anlamda dostluğu değil; siyasi bağlamda, yönetmeyi, korumayı, gözetilmeyi ifade etmektedir."⁴
 
Ayetten ufak bir bölümü cımbızlayarak ayeti okumak yanlış bir metottur. Görüldüğü gibi hem yönetici hem de şefaatçi olanın Allah olduğu belirtiliyor. Peki diğer ayetlerle bu ayetler arasında çelişki var mıdır sorusuna cevap verebilmek adına diğer ayetleri de ele alalım. Enam Suresi'nin 70. ayetinde bulunan şu ibare "Dinlerini oyun ve eğlence edinen, dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak. Hiçbir kimsenin kazandığı şeyle bir felaket yaşamaması için onunla uyar. O kimse için Allah'tan başka ne bir veli ne de bir şefaatçi vardır. " Allah'ın, dinini oyun ve eğlence edinen kimselere de şefaatçi ve veli olduğunu işaret eder. Allah herkese şefaat eder, Allah herkesin velisidir. Bir diğer ayet olan Zuhruf Suresi'nin 86. ayetini inceleyelim. Erhan Aktaş bu ayeti diğer çevirilerden farklı olarak şöyle çevirmiştir: 

"Onların, O'ndan başka dua ettikleri kimseler şefaate güç yetiremezler. Bunu ancak gerçeğe tanıklık edenler kavrar." 

Ayetin altına ise şu dipnotu düşmüştür: 

"Birçok çeviride, ayetin son cümlesine, "gerçeğe tanıklık edenler hariç," yani bu kimseler şefaat edecekler şeklinde yanlış anlam verilerek; Kur'an'ın şirk saydığı "şefaat inancı" meşru gösterilmektedir. Oysaki ayet, "gerçeğe tanıklık eden kimselerin, Allah'ın dışında dua edilenlerin kimseye şefaat edemeyeceklerini bildiklerini, onların bu gerçeği kavradıklarını söylemektedir."⁵

Bir diğer farklı yorum olarak ise Süleymaniye Vakfı ayeti şöyle çevirmiştir: 

"Allah ile aralarına koyduklarını yardıma çağıranlar, şefaatten yararlanamazlar; oysa bilerek doğruya şahitlik edenler öyle değildir." 

Altına ise şu dipnotu düşmüştür: 

"Allah ile arasına aracı koyanlar müşriklerdir. Onlar şefaat yararlanmayacaklar; yani cehennemden çıkarılıp cennette bulunan bir yakınlarının yanına yerleştirilmeyeceklerdir. Allah'ın Elçisinin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Şefaatim, ümmetimden büyük günah sahipleri içindir." Hadisi rivayet eden Cabir dedi ki: "Büyük günahı olmayanın şefaate ne ihtiyacı olur!" (Tirmizi, Sünen, Kıyamet 12, (2436) (Orada) Rahman'dan söz almış olanlar dışında kimse şefaat hakkına sahip olamayacaktır.  (Meryem 19/87) "Bilerek doğruya şahitlik edenler" Allah'tan başka ilah olmadığına şahitlik edenlerdir. Böyleleri müşrik olmadıkları için günahlarından dolayı cehenneme sokulsalar da oradan çıkarılıp cennetteki yakınlarının yanına yerleştirileceklerdir. Şefaat budur."⁶ 

Aslında bu açıklamaların bile kâfi, ancak bir diğer yorumu da ele alalım. Klasik çeviriler ise şu ayeti "Ondan başka yalvarıp durdukları şeyler şefaat de edemezler ancak bilerek hakka şehadet eden kimseler müstesna" tarzında çevirmiştir. Böyle olsa dahi ayet, şefaat yetkisinin Allah'ta olduğu gerçeğini değiştirmez. Allah'ın izin verdiklerinin yapabilmesi yetkiyi Allah'ın elinden almaz, aksine Allah'a bağlı olması yetkinin Allah'ta olduğunun göstergesidir. Sebe Suresi'nin 23. ayetinde ise şefaatin yarar sağlamasının Allah'ın izniyle olacağı belirtilmiştir. Bu ayetler birbirleri ile çelişen değil, birbirlerini tamamlayan ayetlerde. Taha Suresi'nin 109. ayetinde de "kimlerin şefaat edeceğinden değil, kimlere şefaat edileceğinden" söz ettiği ileri sürülen iddialardan biridir.⁷ Bu iddiayı görmezden gelelim, farz edelim ki ayette kimlerin şefaat edeceğinden söz ediyor. Allah'ın izin vermesi de yetkinin tamamen Allah'ta olduğu gerçeğini asla değiştirmez. Müdür yardımcısının varlığı veya müdür yardımcısının müdürü desteklemesi nasıl müdürün yetkisini kısmıyor ise Allah'ın izni olmadan bir şeyin gerçekleşmemesi de yetkinin tamamen Allah'ın elinde olduğunu değiştirmez. Yunus Suresi'nin 3. ayeti ve Necm Suresi'nin 26. ayetinde yukarıdaki ayetlere benzer mantıkla yorumlanmalıdır. Allah'tan başkasının şefaatçi olmadığı da yorumlar arasındadır ancak ayetleri o şekilde yorumlamasak dahi bir çelişki değil de bütünlüğün var olduğunu rahatlıkla görebiliriz.

İddia-4) Ganimetler Kime Ait? [7:05-9:06]

Bu sefer "Enfal Suresi'nin 1. ayetinde ganimetin Allah'a ve peygambere ait olduğu belirtildikten sonra, Enfal Suresi'nin 41. ayetinde ganimetin beşte birinin Allah'a, Resûlüne, onun akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara ait olduğu belirtiliyor. Bu iki ayet arasında apaçık çelişki vardır." iddiasını cevaplayacağız.

"Sana savaş ganimetlerini soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah ve Peygamber'e aittir. O halde siz (gerçek) müminler iseniz Allah'tan korkun, aranızı düzeltin, Allah ve Resûlüne itaat edin." [8:1]

"Eğer Allah'a ve hak ile bâtılın ayrıldığı gün, iki ordunun birbiri ile karşılaştığı gün kulumuza indirdiğimize inanmışsanız, bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah'a, Resûlüne, onun akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir. Allah her şeye hakkıyla kadirdir." [8:41]

 Öncelikle  "Enfal=انفال" kelimesi ganimetten arta kalanı anlamındadır.⁸ Ganimet ile ilgili ayetlerde açıkça "ganimet =غنيمة" denildiği halde bu ayette "Enfal=انفال" kelimesinin kullanılması farklı bir manada olduğunu doğruluyor. Enfal Suresi'nin 1. ayetinde geçen "Ganimetler Allah'a ve elçisine aittir" ifadesi, onların hükmünün, taksimat işlerinin Allah'a ve onun elçisine ait olduğu anlamındadır. "Allah ve resulünün emri" demek, Allah'ın emredip resulünün getirdiği emir demektir. Allah ile resulü ortak bir karar almamaktadır. Yani burada Allah ve resulü bir müessese ve devlet hükmündedir. Kısacası "Ganimetleri soruyorlar, onların hükmü Allah ve resulünündür. Yoksa "ganimetin kendisi" değildir. Enfal Suresi'nin 41. ayetinde de bu paylaşımın nasıl yapılacağı açıklanmıştır. İniş sebepleri ayetleri anlayabilmek için kesin kriter olmasa da bazı ayetleri daha iyi anlamamızı sağlayabilir. Enfal Suresi'nin 1. ayetinin birçok tefsir tarafından kabul edilen iniş sebebi de şudur:

"Ubâde b. es-Sâmit, rivâyetle der ki: elçi, Bedir'e çıktı. Orada düşmanla karşılaştılar. Allah düşmanı hezimete uğrattığı zaman Bir kesim Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in etrafını çevirmişlerdi. Bir başka kesim ise karargâhın etrafını dolanmış ve talana koyulmuştu Ardından askerler arasında tartışma çıktı. ; 

Bir kısmı : "Ganimet bizimdir. Çünkü düşmanı takip edenler bizler olduk. Allah bizim vasıtamızla onları uzaklaştırdı ve bozguna uğrattı."

Bir diğer kısmı: "Bu ganimet bizimdir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a düşman ansızın herhangi bir zarar veremesin diye onun etrafını kuşatanlar bizdik."

Bir başka kısmı : "Siz ona bizden daha bir hak sahibi değilsiniz. O bizimdir. Çünkü onun etrafını kuşatan ve onu ele geçirenler bizler olduk." diye tartışmaya başladı. 

Bunun üzerine yüce Allah: "Sana enfali soruyorlar de ki: Enfâl Allah'ın ve Rasûlünündür. O halde Allah'tan korkun ve aranızı düzeltin. Eğer mü’minler iseniz Allah'a ve Rasûlüne itaat edin" âyetini indirdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) da aradan bir devenin iki sağımlığı arasındaki süre kadar bir zaman geçmeden ganimetleri aralarında paylaştırdı."⁹

Ayetlerde çelişki yoktur.

İddia-5) İslam'a Mensup Olmayanların Ahirette Nereye Gidecek? [9:07-10:44]

Ali İmran Suresi'nin 85. ayetinde Allah katında kabul edilen tek dinin İslam olduğu yazarken, Bakara Suresi'nin 62. ayetinde Yahudi, Hristiyan ve Sabiiler'den iman edenlerin de ahirette mükafatlandırılacağı yazıyor. 

"Kim İslâm'dan başka bir din ararsa, bu kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o, âhirette kaybedenlerden olacaktır." [3:85]

"Şu bir gerçek ki, iman edenlerden, Yahudilerden, Hıristiyanlardan, Sâbiîlerden Allah'a ve âhiret gününe inanıp barışa ve hayra yönelik iş yapanların, Rableri katında kendilerine has ödülleri olacaktır. Korku yoktur onlar için, tasalanmayacaklardır onlar." [2:62]

Bu iki ayet arasında hiçbir çelişki yoktur, çünkü İslam kelimesi esasında günlük hayatımızda kullandığımız gibi özel bir isim değildir. Özünde Allah'a teslimiyet ve barış anlamlarına gelir. Kafir olmayan Yahudi ve Hristiyanlar, İslam dininden sayılır.
teslim¹

Zaten bütün peygamberlerin tebliğ etiği dinin İslam olduğunu ve hepsinin Müslüman olduğunu şu ayetlerden görebiliriz:

"İsa, onların inkârlarını sezince, "Allah yolunda yardımcılarım kim?" dedi. Havariler, "Biziz Allah yolunun yardımcıları. Allah’a iman ettik. Şahit ol, biz müslümanlarız" dediler." [3:52]


"İbrahim, bunu kendi oğullarına da vasiyet etti, Yakub da öyle: "Oğullarım! Allah, sizin için bu dini (İslâm’ı) seçti. Siz de ancak müslümanlar olarak ölün" dedi." [2:132]

Ayetler arasında hiçbir çelişki yoktur.

İddia-6) Kötülük Kimden Gelir? [10:45-11:59]

Nisa Suresi'nin 78. ayetinde kötülük ve iyiliğin Allah'tan olduğu ifade edilirken hemen sonraki ayette kötülüğün insandan olduğu belirtilmesi çelişkidir.
Öncelikle çelişkili olduğu iddia edilen ayetlere göz atalım:
 
"Nerede olursanız olun, sağlam kalelerde de olsanız, ölüm gelir sizi bulur. Onlara, bir iyilik isabet etse, "Bu Allahın katındandır." derler. Onlara, bir kötülük isabet etse, bu "sendendir." derler. De ki: "Hepsi Allah'ın katındandır." Bunlara ne oluyor ki söylenen sözü anlamaya yanaşmıyorlar! Sana isabet eden iyilik Allah'tandır. Sana isabet eden kötülük kendindendir. Biz, seni, insanlara rasul olarak gönderdik. Tanık olarak Allah yeter. " [4:78]

En başta belirtilmesi gereken şudur ki Din ve Mitoloji isimli kanal bu iddiayı ele alırken çok rahatlıkla bilgi elde edilebilecek bir hususu göz ardı edip bu iddiayı çelişki gibi göstermeye çalışmıştır. İki ayette de "Allah'tandır" ibaresinin bulunduğunu iddia ederek büyük bir hata yapmıştır. 78. ayette iddia edildiği gibi "Allah'tandır" ifadesi bulunmamaktadır. 78.ayette geçen "min indillah (من عند الله)" ibaresini inceleyelim. "İnd" kelimesi burada kullanıldığı manada Türkçe'ye de geçmiştir.¹¹ İnd, Arapçada da katında gibi manalara gelmektedir.¹² Dolayısıyla min indillah; Allah'ın katından manasına gelir, bu çok ufak çaplı bir araştırma ile dahi öğrenilebilir. Hemen sonraki ayet olan 79. ayete de göz atalım. 79. ayette ise hemen önceki ayette olduğu gibi min indillah geçmez, "min Allah (من الله)" geçer. Bu da Allah'tan manasına gelir. Her iki ayete de Allah'tan manasını vermek isabetsizdir, zira kullanılan kelimeler farklıdır. Farklı kelimelerin kullanıldığı iki farklı cümledeki unsurlara aynı manayı vermek ya art niyetle ya da özensizce yapılmış bir davranıştır, böylesi kritik bir videoda bu hususlara dikkat etmemek ayrıca bir hatadır. Konumuza dönersek, kısacası her şey Allah'ın katından olan, Allah'ın oluşturdukları çerçevesindedir. Her şey Allah tarafından (indi Allah –indillah-) dır. Bu ayetlerin yerine doğru mealleri verilmiş kelimeleri koyduğumuzda var gibi görülen çelişkinin yok olduğu görülecektir. Her şey sonuçta Allah’ın dilemesi ve takdiriyledir. Başlara gelen kötülükler ise kendi elleriyle kazanılması sonucundadır. Çok klişe bir örnek sunalım, bir insan elini ateşe soksa eli yanar. Elinin yanması Allah’ın yarattığı kanunlar gereğidir. Fakat elini yakan buna elini sokandır. Sorumluluk elini sokan insandandır ama onun elini yakan bu doğa kanunlarını yaratan Allah’tır. 
Son olarak kimi çağdaş ve eski müfessirlerin bu ayetlerdeki yorumlarını sunalım. Çağdaş müfessirlerden Muhammed Esed, bu konudaki görüşlerini şu şekilde belirtmiştir: 

"Bu ifade ile "hepsi Allah'tandır" şeklindeki önceki ifade arasında bir çelişki yoktur. Kur'ânî dünya görüşünde Allah, bütün hadiselerin nihaî kaynağıdır. Sonuçta, insanın karşılaştığı her iyilik ve başına gelen her kötülük, son tahlilde Allah'ın iradesinin bir eseridir. Ancak insanın "kötü kader" saydığı her şey, gerçekte, nihaî sonuçlan itibariyle kötü değildir; zira "mümkündür ki nefret ettiğiniz bir şey sizin için iyi olabilir, ve yine mümkündür ki sevdiğiniz bir şey de sizin için kötü olabilir: Allah bilir, ama siz bilmezsiniz" [2:216]. Böylece, zahirî birçok "kötülük", çoğu zaman, bir sınavdan ve İlahî kaynaklı bir olgu olan, sıkıntı çekerek ruhsal olgunluğa erişme aracından başka bir şey olmayabilir ve mutlaka başına kötülük gelen kişinin yanlış bir seçiminin veya yanlış fiilinin sonucu olması gerekmez. O halde, açıktır ki bu ayetin sözünü ettiği "kötülük" veya "kötü kader" sınırlı bir muhtevaya sahiptir, çünkü kelimenin ahlakî anlamında kötülüğe işaret etmektedir; yani, kişinin eylemlerinden veya davranışlarından kaynaklanan azaba. Bu da, Allah'ın bütün mahlukatı için koyduğu ve Kur'an'ın "Allah'ın metodu" (sünnetullâh) olarak tanımladığı sebep-sonuç kanunu ile uyum halindedir. Bu gibi sıkıntılar için insan yalnızca kendini suçlamalıdır. Zira "Allah hiç kimseye zerre kadar haksızlık yapmaz" [4:40]."¹³

Bir diğer yakın dönem müfessirlerinden olan Mevdudi ise bu konuya tefsirinde şu şekilde değinmiştir:

"Onlar, Hz. Peygamber'e (s.a) karşı takındıkları tavır hakkında uyarılıyorlar. Ne zaman başarı ve zafer elde etseler, bunu hemen Allah'a bağlıyor ve Allah'ın onlara Hz.Peygamber'i (s.a) aracılığı ile lütfettiğini unutuyorlardı. Fakat ne zaman kendi hata ve zayıflıkları nedeniyle bir yenilgi ve başarısızlıkla karşılaşsalar Hz. Peygamber'i (s.a) suçluyor ve sorumluluğu kendi üstlerinden atıyorlardı. "Yaptıkları işlerden onlar kendileri sorumludurlar, sen onlardan mesul değilsin. Sana verilen tek görev Allah'ın emir ve direktiflerini onlara iletmektir. Sen de bunu gereği üzere yapıyorsun. Onları hak yolu kabul etmeye zorlamak senin görevin değildir. Senin aracılığınla onlara ulaştırılan Hakk'a tâbi olmazlarsa, sen onların isyanından sorumlu tutulmayacaksın."¹⁴ 

Eski müfessirlerden Zemahşeri gibi kimseler de Allah'tan-Allah katından meselesini yukarıdaki gibi yorumlanmıştır.¹⁵ Ayetlerde çelişki yoktur.

İddia-7) Kur'an Ne İçin İndirilmiştir? [12:00-14:19]

Enam Suresi'nin 92. ayetinde "Mekke ve çevresindekileri uyarman için" ifadesi ve Kalem Suresi'nin 52. ayetinde "O, Alemler için ancak bir öğüttür" ifadesinin kullanılması Kur'an'ın indirilme amacıyla ilgili başka nedenleri devre dışı bırakıyor.

"Oysa o (Kur'an) alemler için ancak bir öğüttür." [68:52]

"Bu, şehirlerin anası ve çevresindekileri uyarman için sana indirdiğimiz ve kendisinden öncekileri doğrulayan kutlu bir Kitap'tır..." [6:92]

Kafa karışıklığı olmaması için ilk başta "şehirlerin anası ve çevresindekiler" ifadesinin ne anlama geldiğini açıklayalım. Fahreddin Razi tefsirinde bu ayet için şu ifadeleri kullanmıştır:

"Mekke, "Kabe, ibadet maksadıyla, insanlar için yapılmış olan ilk yapı olduğu için" Ümmü'l-Kurâ diye isimlendirilmiştir. Bir de, "Mekke, yeryüzünde meskun olan ilk belde olduğundan böyle adlandırılmıştır" denilmiştir. Bunu anladığın zaman biz deriz ki, âyetteki "çevresindeki yerler..." tabirine diğer bütün beldeler ve şehirler dahildir."¹⁶

İddiaya gelirsek, Kur'an'ın sadece bir öğüt olması ile tüm insanlığı uyarmak için indirilmesi hiçbir şekilde çelişmez. Birisi Kur'an'ın "ne" olduğunu açıklarken, diğeri "kimler için " indirildiğini açıklıyor. Yani iki ayette farklı durumlardan bahsediliyor.

İddia-8) Zinanın Cezası Nedir? [14:20-17:52]

Videoda Nisa Suresi'nin 15 ve 16. ayette geçen zina cezaları ile Nur Suresi'nin 2. ayetinde geçen cezaların birbirini tutmadığı dolayısı ile bir çelişki olduğunu iddia etmektedir. Öncelikle ayetleri inceleyelim:

"Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı aranızdan dört şahit getirin, şahitlik ederlerse, onları, ölünceye veya Allah bir yol açıncaya kadar evlerde tutun. İçinizden iki kişi, fuhuş yaparsa, onlara eziyet edin; eğer tevbe eder, uslanırlarsa artık onlardan vazgeçin. Çünkü Allah, tevbeleri çok kabul edendir, çok esirgeyendir." [4:15-16]

"Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüz değnek vurun; Allah'a ve ahiret gününe inananlar iseniz Allah'ın cezasını uygulamada sizi, onlara karşı acıma duygusu tut(up engelle)mesin. Mü'minlerden bir grup da onlara yapılan azaba şahid olsun." [24:2]

Yukarıdaki ayetlerde zinanın cezası yazmaktadır fakat Nisa Suresi'ndeki ayetler hemcinsler ile yapılan zina hakkındadır. Nur Suresi'ndeki ayet ise kadın ve erkek arasında yapılan zinadır. Nisa Suresi 15. ayetinde geçen "velletiy=والاتي" ismi mevsulü dişiler için kullanılır. "fahişet=فاحشة" kelimesi ise, hemcinslerin yaptığı zina yani eşcinsellik için kullanılır. (bkz. [29:28-29]) Dolayısıyla bu ayette anlatılan lezbiyenliktir. Nisa Suresi'nin 15. ayetinde ise geçen ellezeni= اللذان" ifadesi, bunun iki erkeğin kendi arasında yaptığı bir fuhuş çeşidi, yani eş cinsellik olduğunu gösterir. Görüldüğü gibi ayetler farklı olaylar hakkında farklı hükümler koymaktadır, yani ortada çelişki yoktur.

İddia-9) Hitap Çelişkisi [17:53-22:49]

Bu iddiada Zuhruf Suresi'nin 11. ayetinin başında üçüncü tekil şahısken, devamında birinci tekil şahsa geçmesinin hitaben bir çelişki olduğu iddia ediliyor. Aslında kendisi de burada çelişki iddiasının doğru olmadığını biliyor, ki bu iddiadan sonra burada iltifat sanatı adında bir sanat olduğunu belirtiyor. Buna rağmen "Sanatın kullanılmasının ayetin evrensel olmadığını gösterdiği gibi, Allah isteseydi sanatsız ve her dilde daha kolay anlaşılacak şekilde gönderebilirdi" diyor. Öncelikle bir dilin her dilde mükemmel çevirisi imkansıza yakın bir olaydır ve bu sebeple diller arası geçişlerde zorlanmalar yaşanabilir. Bunun önüne geçmek için tercümanlar dipnotlarla açıklamalar yapmaktadır ki meallerde de durum farklı değildir. Bir çok mealde de dipnotlarla bazı şeyler açıklanmakta ayrıca Kur'an'ı okunurken bir roman okumadığının bilincinde okunmalı, bazı yerlerde araştırma yapılmalıdır. Burada okuyucu bir hata iddiasında bulunuyorsa bu iddiaya verilmiş cevapların içinden en rasyonelini değerlendirmelidir. (Principle of charity) Üstelik hitapta çelişki olduğunu iddia edilmesine rağmen cevabını bir şekilde öğrenmiş ki videoda da bahsedilmekte. Bu konu ile ilgili de şu videoya göz atmanızı tavsiye ederiz.

İddia-10) Şirk ve Affetme Çelişkisi [22:50-24:02]

Bu sefer iddia sahibi, Allah'ın bir ayette tüm günahların affedeceğini (bkz. [39:53]) başka bir ayette ise şirk harici her günahın affedileceği (bkz. [4:116]) söylenmekte, burada bir çelişki olduğunu iddia etmekte. Aslında ayetlerde çelişki yoktur çünkü Zümer Suresi'nin 53. ayeti zaten tevbe edenler hakkındadır. Mesela Zemahşeri bunu Arap dili ile açıklamıştır:

"Kendi aleyhlerine aşırı gidenler" yani günahlara dalmada ölçüyü kaçırmak ve aşırılığa düşmek suretiyle kendi özlerine karşı cürüm işlemiş olanlar "(Allah’ın  rahmetinden) ümit kesmeyin!" لَا تَقْنَطُوا Nun'un  fetha, kesre ve zammesi ile okunmuştur. "Çünkü Allah" tevbe şartıyla "bütün günahları bağışlayabilir."¹⁷

Üstelik dilbilgisi dışında ayetin inme sebeplerine de bakıldığında şirk koşan insanların tevbe ederek affolunabileceği ile ilgilidir. Samimi tevbenin affedilmek için yeterli olduğu zaten Kur'an'ın bir sürü yerinde geçmektedir. Ayetlerde çelişki yoktur.

İddia-11) İnsan Neyden Yaratıldı? [24:03-24:27]

İddia sahibi Alak Suresi'nin 2. ayetinde insanın "kan pıhtısından", Hicr Suresi'nin 26. ayetinde ise çamurdan yaratıldığı ifadelerinden yola çıkarak ortada bir çelişki olduğunu iddia etmekte. Öncelikle kendisinin vermiş olduğu "kan pıhtısı" meali hatalıdır çünkü عَلَقٍۚ (alak) kelimesi eski Arapça sözlüklerde dahi bir şeye yapışmaktır. Müfredat sözlüğüne bakalım:
pıhtı alak çamur

sülük asılı duran¹⁸

Görüldüğü gibi eski Arapça sözlüklerden olan Müfredat'ta da kelimenin ilk anlamı için bir şeye yapışmak kullanılmıştır. Zigot döl yatağına tutunduğu için burada da bundan bahsedilmektedir. İddia sahibi bize yine çamurdan yaratılış ayeti ile bunun çeliştiğini söyleyebilir ama bu iddianın sahibi biri ya Kur'an'ı okumamıştır ya da art niyetlidir. Bakın Mü'minun Suresi bize bu konuda ne söylemektedir:

"Andolsun biz insanı çamurdan bir süzmeden yarattık. Sonra onu bir nutfe olarak sağlam bir karar yerine koyduk. Sonra nutfeyi alakaya çevirdik, alakayı bir çiğnemlik ete çevirdik, bir çiğnemlik eti kemiklere çevirdik, kemiklere et giydirdik; sonra onu bambaşka bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli Allah, ne yücedir! [23:12-14]

Ayette de görülebileceği gibi alakadan yaratılış ile çamurdan yaratılış farklı aşamalardır. Bu ayetleri görmezden gelerek iddia sahibi büyük bir hata yapmaktadır. Ayetlerde bir çelişki yoktur.

İddia-12) Allah Muhtaç Mıdır? [24:28-25:51]

Bu seferki iddiada iddia sahibi, Muhammed Suresi'nin 7. ayetine dayanarak Allah'ın yardıma muhtaç olduğu ama İhlas Suresi'nin 2. ayetinde ise Allah'ın hiçbir şeye muhtaç olmadığını söyleyerek bir çelişki iddiasında bulunmakta. Aslında yine gayet basit bir olay ve yine dilbilgisinden kaynaklanmakta.

"Ey inanmış olanlar! Eğer, Allah'a yardım ederseniz, [Allah da] size yardım eder ve Ayaklarınızı sabitler [sizi güçlendirir]." [47:7]

muzaf hazf edilmiştir, muzafun ileyh onun yerine geçmiştir. İlgili ayet "dinAllahi=دين الله" [Allah'ın dinine] veya "ibedAllahi=عباد الله" [Allah'ın kullarına] veya "ResûlAllahi=رسول الله" [Allah'ın Elçisi'ne] anlamındadır. Yani takdiren "Allah'ın dinine/Elçisi'ne/kullarına yardım ederseniz" anlamındadır.¹⁹ Göründüğü gibi ayette bir çelişki yoktur Arapçadan kaynaklanan bir ses olayıdır.

İddia-13) Putlara Küfür [25:52-26:58]

Enam Suresi'nin 108. ayetinde Allah'tan başka yöneldiklerine küfretmeyin denilip Hac 30'da putlara pis denmesi çelişkidir iddiasına bakalım. Öncelikle çelişkili olduğu iddia edilen ayetlere göz atalım:

"Allah'tan başka yöneldiklerine hakaret etmeyin ki onlar da hadlerini aşarak cahillikle Allah'a sövmesinler. Her ümmettin yaptıklarını, kendilerine süslü gösterdik. Sonra Rabb'lerine döneceklerdir. O, onlara yaptıklarını haber verecektir." [6:108]

"İşte böyle. Kim Rabb'inin yasaklarına uymada gerekli özeni gösterirse, bu onun için daha hayırlıdır. Yasaklandığı bildirilen hayvanlar hariç, diğer hayvanlar size helal kılındı. Artık putlardan olan kirden kaçının. Yalan sözden kaçının." [22:30]

Din ve Mitoloji kanalı burada pis putlar ibaresinin geçtiğini söylemiş ve bunun bir çelişki olduğunu savunmuştur. Ancak ayette geçen "ricse minel evsani(الرِّجْسَ مِنَ الْأَوْثَانِ) ifadesine pis putlar manasının verilmesi söz konusu dahi olamaz. Rics kelimesi sözlükte "kirli şey, pislik" manasına gelir.²⁰ Burada da putlardan kaynaklanan inanç kirliliğinden kaçınılması tavsiye edilmiştir. Burada bir hakaretin veya bir sövme durumunun var olması ihtimal dahilinde değildir. Yanlış bilgilerden arınmanın tavsiye edilmesi hakaret sayılamaz.

İddia-14) İblis Cin Mi Melek Mi? [26:59-29:02]

Bu seferki iddia bir ayette İblis'in melek başka bir ayette ise cin olarak geçtiğini ve burada bir çelişki olduğudur. Öncelikle sözü geçen iki ayete göz atalım:

"Hani biz meleklere (ve cinlere): Âdem'e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu." [2:34]

"Hani biz meleklere: Âdem'e secde edin, demiştik; İblis hariç olmak üzere, onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi; Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onun soyunu mu dost ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne fena bir değişmedir!" [18:50]

İddiaya göre Bakara Suresi'nin 34. ayetinde secde emri meleklere iken İblis'in bu emre uymamasından dolayı kafir olması onun melek olduğunu göstermekte ama Kehf Suresi'nin 50. ayetinde İblis'in bir cin olduğundan bahsetmekte ve burada bir çelişki bulunmakta. Halbuki Bakara Suresi'nin 34. ayetinde Arapçada bulunan ve tağlib denilen bir sanat bulunmaktadır. Önce Zemahşeri'nin tefsirinden ayette sanat bulunduğunu sonra ise bu sanatın ne olduğuna bakalım:

"اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ ifadesi muttasıl istisnadır, çünkü İblis, binlerce melek içerisinde tek kalmış bir cin dir. Bu sebeple, tağlîb  kullanımı gereği önce فَسَجَدُٓوا (secde ettiler) denilmiş, ardından da tek bir şeyin istisnası kabilinden olmak üzere اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ ifadesiyle İblis istisna edilmiştir. Bu istisnanın munkatı’ istisna olarak düşünülmesi de mümkündür."²¹

Şimdi ise bu sanatın ne anlama geldiğini açıklayalım. Tağlib, aralarındaki ilgiden dolayı bir sözü diğer sözü kapsayacak şekilde kullanmaktır.²² Mesela sadece bir kız öğrenci içeren bir sınıfta öğretmen bütün erkekler ayağa kalksın dediğinde sınıfta çoğunluk olan erkeğe hitap varmış gibi gözükse de bu söz aslında tüm sınıfı kapsamaktadır. Bakara Suresi'nin 34. ayetinde böyle bir kullanım bulunmaktadır. Meleklerin çoğunluk olduğu yerde meleklere seslenilmesi cin olan İblis'i de kapsamaktadır çünkü burada tağlib sanatı vardır, çelişki yoktur.

İddia-15) İlk Müslüman Kimdir? [29:03-34:35]

"Enam 162-163, Zümer 12, Ali İmran 67, Ali İmran 52 ve Araf 43 ayetlerindeki ilk Müslüman/Mümin ifadeleri çelişkilidir" iddiasına göz atacağız.

Belirtilen ayetlerde evvelul muslimin (أَوَّلُ الْمُسْلِمِينَ), evvelul mu'minin (أَوَّلُ الْمُؤْمِنِينَ) ifadeleri geçmektedir. Evvel kelimesinin ilk, başta gelen, önde gelen, temel, önder gibi manaları bulunmaktadır.²³ Yani ayetlere Müslümanların/Müminlerin önde gelenlerindenim, Müslümanların/Müminlerin  uyacağı önderiyim manasının verilmesinin dilbilimsel olarak hiçbir sakıncası yoktur. 10. yüzyılda yazılmış bir sözlük olan Müfredat'ta da bu ayet bu şekilde yorumlanmıştır.²⁴ Bir de örnek vermek gerekir ise Nisa Suresi'nin 59. ayetinde de bu kelime ile aynı kökten gelen bir kelime emir önderi olarak kullanılmıştır. Ulu kelimesi de bu kelime ile aynı köktendir. Din ve Mitoloji kanalı bu açıklamaya değinmiş ancak basit itirazlarla geçiştirme çabasına girerek amacının bilgi verme değil ikna etme olduğunu bizlere bir kez daha göstermiştir. Hadi bu açıklamanın yanlış olduğunu varsayıp basit bir benzetme kuralım. Y ülkesinde yaşayan bir çocuğun "okula ilk ben geldim" dediğini düşünelim. Bizim bu çocuğa "hayır, X ülkesindeki çocuk senden daha önce geldi" dememiz mantıklı mı olur? Ayetleri Din ve Mitoloji kanalının anladığı şekilde dahi anlarsak, bahsedilen kişilerin kendi kavimlerinin ilki olduklarını rahat bir şekilde anlayabiliriz.

İddia-16) Cehennem Yiyeceği Nedir? [34:36-35:53]

İddia sahibinin çeliştiğini iddia ettiği ayetlere bakalım:

"Onlar için kuru bir dikenden başka yiyecek de yoktur." [88:6]

"Şüphe yok ki zakkum ağacı suçluların yemeğidir." [44:43-44]

İki şeyin arasında çelişki olduğunu iddia etmek için aynı durumda olmaları gerekir. Örneğin "yalnızca elma yedim" ve "yalnızca portakal yedim" cümlelerinin birbirleriyle çelişmesi için ikisinin de aynı zaman diliminde yapılması gerekir.

Bu ayetler arasında çelişki olduğunu söyleyebilmemiz için de cehennemdeki her insanın aynı durumda olduğunu söylememiz gerekir. Hicr Suresi'nin 44. ayetinde "Onun yedi kapısı vardır. Her kapıya onlardan bir grup ayrılmıştır." buyrulmuştur. Bu ayete göre cehennemin farklı katmanları vardır ve her insan günahlarına göre cehennemin farklı bir katına gidecektir. Yani farklı cehennem katlarında farklı cezalar varsa her katın günahkarları için "-den başka" ifadesi kullanılabilir.

İddia-17) İnsan ve Cinlerin Yaratılış Sebebi Nedir? [35:54-36:50]

İddiaya göre Allah'ın cinleri ve insanları ne sebeple yarattığı hakkındaki iki ayet çelişkilidir.

"Ben cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım." [51:56]

"Andolsun, cinlerden ve insanlardan pek çoğunu cehennem için yarattık..." [7:179]

Zariyat Suresi'nin 56. ayetinde insanların ve cinlerin varlık sebebinin Allah'a kulluk olduğuna işaret edilmiştir. Araf Suresi'nin 179. ayetinde ise insan ve cinlerin çoğunun ahirette nereye gideceğinden bahsedilmiştir. İki ayet aynı durumdan söz etmediği için aralarında çelişki olduğu iddia edilemez.

Araf Suresi 179. ayette "yarattık" anlamı verilen (ذرأ) fiili "eledik" anlamındadır.²⁵ zere=ذرأ" fiili, bir görüşe göre hemzesiz olarak (ذريت الحنطة) yani "buğdayı savurdum/eledim" sözünden gelmektedir.²⁶ Yani ayet mana olarak şöyledir: "Cin ve insandan çoğunu cehennem için eledik/imtihan ederek cehennemlik olduğunu ortaya çıkardık." 

Nitekim, Fahreddin Razi (ö. 606/1210) de tefsirinde şöyle demiştir: 

Eğer, Cenâb-ı Hakk'ın maksadı, "Onları, kâfir olsunlar ve cehenneme girsinler diye yaratmıştır" manası olsaydı o zaman, ehl-i sünnetin te'viline göre iş, bu ayetteki "Iâm"m, "lâmü'l-âkıbe" olması neticesine varırdı. Fakat ehl-i sünnet bu "lâm"ı, cehenneme müstehak olma söz konusu olmadan, lâmu'l-âkıbe sayıyor. Halbuki biz bunu cehenneme müstehak olma söz konusu olarak lâmu'l-âkıbe kabul ediyoruz. Binâenaleyh bizim görüşümüz daha evlâdır. Böylece yapılan bu izahlarla, bu ayeti zahirî manasına hamletmenin mümkün olmayacağı sabit olmuş olur. Bundan dolayı ayeti te'vil etmek gerekir. Bunun izahı şöyledir: İnsanlardan ve cinlerden çoğunun akıbeti, cehenneme girme olduğuna göre, bu lamı, "akıbet lamı" kabul etmek caizdir. Bunun, gerek Kur'an'da, gerek (Arap) şiirinde pek çok misalleri vardır.²⁷

İddia-18) Farklı Dinlerin İmtihan Çelişkisi [36:51-38:24]

Bu iddia, Allah'ın tüm insanların aynı dine sahip olmasını dilemediğini, insanların farklı dinleri seçmesine de izin verdiğini (bkz. [5:48]) ama Allah kendi izni dahilinde olmasına rağmen Müslümanların Yahudi ve Hristiyanları dost edinmemesi gerektiğini (bkz. [5:51]) emrinin çelişki olduğunu belirtir. Dost edinme mevzusuna değinmeden önce şunu belirtelim burada bir çelişki yoktur. Allah'ın yapmamızı istemediği şeylere izin vermesi bir çelişki değildir nitekim Maide Suresi'nin 48. ayetinde neden tek ümmet yapılmadığı imtihan kavramı ile açıklanmaktadır. Bu iddia şuna benzemektedir:

 "Allah sarhoşluk verici şeyleri yasaklamaktadır ama dileseydi sarhoşluk verici hiçbir madde olmazdı. Allah'ın bu maddeleri yasaklaması çelişkidir"

Böyle bir çelişki iddiası saçmadır, üstelik Allah bu gibi şeylerin varlığını zaten imtihan kavramıyla açıklamaktadır. Allah bizi imtihan ettiği ve bizim özgür irademize değer verdiği için bu gibi şeyleri ortadan kaldırmak yerine seçimi bize bırakmış ama yasak olduğunu belirtmiştir, uyulup uyulmaması bireye bağlıdır.

Bir diğer mesele ise Allah'ın dost edinmeyin diye belirttiği Yahudi ve Hristiyanlar'ın tüm Yahudi ve Hristiyanlar olmayışıdır. Zaten biraz daha okumaya devam ederseniz bir kaç ayet sonra hangi Yahudi ve Hristiyanlardan bahsedildiği açık şekilde gözükmektedir:

"Ey inanmış olanlar! sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanlardan, dininizi bir alay konusu ve oyun edinmiş olanları ve kafirleri veliler edinmeyin. Eğer, inançlı idiyseniz Allah'a (karşı gelmekten) sakının." [5:57]

Üstelik Maide Suresi'nin 51. ayetinin dilbilgisi yapısından da bu durum belli olmaktadır. "El-yehud=اليهود" ve "En-nasara=النصارى" kelimelerinin başındaki "el=ال" takıları, belirli bir sınıf Yahudi ve Hristiyanlar olduklarını gösteriyor. "el=ال" takısının belirli bir sınıfı kasıt ettiğine en açık örnek Tevbe 31 ve Ali İmran 173 ayetlerindeki kullanımlarıdır. Eğer bu ayette "Yahudi ve Hristiyan" şeklinde tekil gelmiş olsaydı bu durumda "el=ال" takısının cins ismi olduğunu, böylece de tüm Yahudileri ve Hristiyanları kapsadığını söyleyebilirdik.²⁸ Göründüğü gibi hiçbir şekilde ayetlerde çelişki yoktur.

İddia-19) Dinde Zorlama Var mı? [38:25-40:28]

Bir ayette dinde zorlama yoktur denilip bir başka ayette din yalnızca Allah'ın olana dek savaşın denmesi çelişkilidir demekte iddia sahibi. İlk olarak çelişkili olduğu iddia edilen ayetlere göz atalım:

"Fitne kalmayıp, din tamamıyla Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur." [2:193]

"Dinde zorlama yoktur. Artık, doğru olan yanlış olandan kesin olarak ayrılmıştır. Kim tağutu reddedip, Allah'a inanırsa, kopması mümkün olmayan en sağlam kulpa tutunmuş olur. Allah, Her Şeyi İşiten ve Her Şeyi Bilen'dir." [2:256]

Bu iddia, asılsız bir iddiadır ve rasyonel tartışma kurallarına aykırıdır. Din ve Mitoloji kanalı; "daha kolay karşı gelmek maksadıyla şahsın argümanının yanlış temsil edilmemesi" kuralına aykırı bir iddia belirtmiştir, bir diğer deyişle "korkuluk safsatası" yapmıştır. Kur'an'da belirtilmeyen bir iddiayı varmış gibi göstererek kendi zihnindeki yorumun çelişkili olduğunu iddia etmiştir. Ayeti tabiri caiz ise cımbızlayıp öncesi ve sonrasına göz atmamak, yapılmamasına dikkat edilmesi gereken bir husustur. Bakara 193'te geçen katiluhum (قَاتِلُوهُمْ) ifadesinde bulunan "hum" ifadesine dikkat edilmelidir. Bu ifade, "onlarla savaşın" manasına gelir. Ayette bahsedilen kişiler ise hemen önceki ve sonraki ayetlerde açıklanmıştır. Aynı surenin 191. ayetine de göz atalım:

"Onları ele geçirdiğiniz yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Zaten, fitne öldürmekten daha kötüdür. Onlar, Mescid-i Haram çevresinde sizinle savaşmadıkça siz de onlarla savaşmayın. Eğer savaşırlarsa, siz de savaşın. İşte gerçeği yalanlayan nankörlere verilecek karşılık böyledir." [2:191]

Görüldüğü gibi ancak saldırı durumunda savaşma hakkı vardır, aksi takdirde savaşmak tamamen yanlış bir tutumdur ki "Kendileriyle savaşılan kimselerin, zulme uğramaları nedeniyle, savaşmalarına izin verildi. Kuşkusuz Allah, onlara yardım etmeye kadirdir." [22:39] ayeti ile belirtildiği gibi ancak savunma savaşına izin vardır. Zulüm dışı hiçbir şekilde savaşa izin yoktur, Bakara Suresi'nin 190. ayetinde belirtildiği gibi bizimle savaşanlarla savaşabiliriz ve haddi aşmamalıyız. Tüm bunlara bütünsel bir bakış açısıyla bakarsak varılacak sonuç yalnızca bizle savaşanlar ile savaşmalıyız. Bizle savaşan kişiler ile tutumlarından vazgeçeceği zamana kadar savaşılması ile dinde zorlama olmaması ifadesinin çelişkili olması, zorlama şekilde çelişki arama çabasının ürünüdür. Kur'an'ın bize sundukları, zulme karşı susmamamız, ancak zulme karşı olarak savaşmamız ve bizimle savaşanlar ile savaşmamız gerektiğidir. Bunlar insanın en temel haklarıdır ve son derece barışçıldır. Üstelik din kelimesi burada Fatiha Suresi'ndeki kullanımı gibi kullanılıştır. "Din gününün (yargı günü) maliki Allah'tır" ile "din Allah'ın oluncaya kadar savaşın" ayetlerindeki dinin yargı, hüküm olduğu da açıktır.

İddia-20) İmanın Sebebi Çelişkisi [40:29-43:00]

Çelişki barındırdığı iddia edilen ayetlere bakalım:

"Allah iman edenlerin dostudur; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkar edenlerin dostları ise Tağut'tur; onları aydınlıktan karanlıklara sokarlar..." [2:257]

"...Fakat Allah size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsledi ve inkarı, fıskı ve isyanı size çirkin gösterdi..." [49:7]

"Bir de "Allah'a ve Resulüne inandık ve itaat ettik" diyorlar da, sonra bunun arkasından yan çiziyorlar; bunlar mümin değillerdir." [24:47]

"Allah'ın izni olmadıkça hiç kimse inanamaz. O, aklını kullanmayanlara kötü bir azab verir." [10:100]

Bu ayetler okunduğunda:

1. İman eden kişiyi Allah'ın aydınlığa çıkartacağını,

2. Allah'ın imanı insana sevdirip inkarı çirkin gösterdiğini,

3. İnsana imanın süslü gösterilip çekici kılınmasına rağmen bir grup insanın imana sırt çevirdiğini anlıyoruz.

Videodaki iddiaya göre "iman etmek insana çekici ve süslü kılınsaydı tüm insanlar istisnasız iman ederdi." deniyor. Hucurat Suresi'nin 7. ayetinde muhatap tüm insanlar olmasa da biz öyle olduğunu kabul ederek cevap verelim.

Nasıl ki kötü amellerin kendisine süslü gösterildiği insanların hepsi kafir değilse [47:14], imanın çekici kılınması da tüm insanların istisnasız inanması anlamına gelmez. Bu ifadeler sadece insanların iman ve küfür karşısındaki tavır ve algısını yansıtır. Herkes (özgür irade olmadan) inansaydı imtihanın bir anlamı kalmazdı ve "Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin tümü, topluca iman ederdi. Öyleyse, onlar mü'min oluncaya kadar insanları sen mi zorlayacaksın?" mealindeki ayetle çelişirdi.

NOT: Abdullah b. Abbas ve Hasan-ı Basri’ye göre, "süslü/güzel gösterildi" meçhul/edilgen fiilin öznesi şeytandır. Enfal Suresi'ndeki "Hani şeytan onlara yaptıkları işi güzel gösterip şöyle demişti: "Bugün insanlardan size galip gelecek kimse yoktur. Ben de yanınızdayım." ifadesiyle beraber okuduğumuzda bunu daha iyi anlıyoruz.

İddia-21) Peygamberleri Kim Öldürdü? [43:01-45:03]

Başta çelişkili olduğu iddia edilen ayetlere göz atalım:

"Ant olsun ki Musa'ya Kitap'ı verdik. Ardı sıra rasuller gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da Beyyinat'ı verdik ve O'nu Ruhu'l Kudus ile destekledik. Elçiler, ne zaman hoşunuza gitmeyen bir şey getirdiyse, büyüklük taslayarak kimini yalanlayıp, kimini de öldürmediniz mi?" [2:87]

"Allah'ın bilgisi olmaksızın, hiç kimseye vakti belirlenmiş bir süreden önce ölmek yoktur. Kim dünya kazancını isterse; ona, onu veririz, kim de ahiret kazancını isterse, ona da onu veririz. Şükredenleri ödüllendireceğiz." [3:145]

Öncelikle bu iki ayet arasında çelişki bulmak ne kadar mantıklı? Yani Allah'ın bilgisi olmaksızın ölümün olmaması, kimse cinayet işleyemez manasına mı gelmektedir? Her olay Allah'ın bilgisi dahilinde gerçekleşir, her olay Allah'ın koyduğu yasalar çerçevesinde gerçekleşir. Din ve Mitoloji kanalı, bu ayete yapılan itirazda "kimileri şöyle savunmuştur ama şöyle olmalıydı" tarzı şeyler söyleyip itirazı tam olarak yansıtmadan retorik yapmıştır. Bir kimsenin Allah'ın bilgisi olmaksızın bir şey yapamayacağı ayette vurgulanan durumdur. Ayetin insanların peygamber öldüremeyeceği düşüncesi lehine vereceği hiçbir sonuç yoktur, söz konusu dahi olamaz. Allah'ın gerçekleşen olayları bilmesi, olayın gerçekleşmesine engel değildir.

Burada yazımızı sonlandırıyoruz. Bizim dışımızda bu iddialara cevap veren şu videoyu ve genel çelişki iddialarıyla ilgili şu yazıyı okumanızı öneririz.

KAYNAKÇA:
3: Zemahşerî, El-Keşşaf, TÜRKİYE YAZMA ESERLER KURUMU BAŞKANLIĞI YAYINLARI, ss. 6/854
4: Erhan Aktaş, Kerim Kuran Meali, ss. 500
5: A.g.e, ss. 571
7: Erhan Aktaş,bu yorumunu 'Kerim Kur'an Meali' adlı kitabında dile getirmiştir.
8: İbn'ul Cevzi, Zadü'l-Mesir, ss. 2/436-437
9: Müsned, V, 324; el-Hâkim, el-Müstedrek, II, 326
10: Ragıp el-İsfehani, Müfredat: Kur'an Kavramları Sözlüğü, Çıra Yayınevi, ss. 511
12: Ragıp el-İsfehani, Müfredat: Kur'an Kavramları Sözlüğü, Çıra Yayınevi, ss. 732-733
13: Muhammed Esed, Kur'an Mesajı Meal-Tefsir, İşaret Yayınları, ss. 219
14: Mevdudi, Tefhim-ül Kur'an, ss. 234-235
15: Zemahşerî, El-Keşşaf, TÜRKİYE YAZMA ESERLER KURUMU BAŞKANLIĞI YAYINLARI, ss. 2/194
17: Zemahşerî, El-Keşşaf, TÜRKİYE YAZMA ESERLER KURUMU BAŞKANLIĞI YAYINLARI, ss. 5/960
18: Ragıp el-İsfehani, Müfredat: Kur'an Kavramları Sözlüğü, Çıra Yayınevi, ss. 718
20: Ragıp el-İsfehani, Müfredat: Kur'an Kavramları Sözlüğü, Çıra Yayınevi, ss. 414
21: Zemahşerî, El-Keşşaf, TÜRKİYE YAZMA ESERLER KURUMU BAŞKANLIĞI YAYINLARI, ss. 6/348
23: Ragıp el-İsfehani, Müfredat: Kur'an Kavramları Sözlüğü, Çıra Yayınevi, ss. 109-111
24: A.g.e, ss. 109-111
26: Ragıp el-İsfehani, Müfredat: Kur'an Kavramları Sözlüğü, Çıra Yayınevi, ss. 397

Yorumlar

  1. Gerçekten çok güzel olmuş tebrikler

    YanıtlaSil
  2. Din ve Mitoloji kanalının yaptığı usulsüzlükleri ortaya çıkarmışsınız eline sağlık.

    YanıtlaSil
  3. Ellerinize sağlık, mükemmel bir yazı olmuş.

    YanıtlaSil
  4. Çok güzel yazı olmuş teşekkürler

    YanıtlaSil
  5. çok güzel yazı olmuş :wink:

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çoklu Evrenler ve İslam

Paralel evren, çoklu evren olarak tanımlanan birbirinden farklı gözlemlenebilir evrenlerin hipotezsel toplamıdır. İçinde bulduğumuz evren bu çoklu evrenlerin sadece bir parçasıdır. Her şeyden önce şunu belirtmek isteriz ki çoklu evrenler bilimsel bir teori değildir, fizikteki çeşitli teorilerden çıkan teori bir sonuç olduğu belirtilmesi önemlidir. Bilimsel teoriler iyi çalışılmış, gözlemler, deneyler ve bilimsel metodun diğer yöntemleriyle tekrar tekrar test edilmiş açıklamalardır; nasıl ve neden sorularına yanıt verirler ve çoğunluğun sandığının aksine varsayımdan ibaret değildirler. Çoklu evrenler de henüz bir teori aşamasında olmamasına karşın arkasında güçlü fiziksel kanıtlar barındıran bir konsepttir. Modern bilimde çoklu evrenlerin varlığı üzerinde onlarca modelleme bulunmaktadır ve çoklu evrenler fizikte onlarca sorunu açıklar niteliktedir. Bu modellerden bir kaçına değinelim: Uzamsal Çoklu Evren Uzamsal çoklu evrenler modellerinde çok büyük -belki de sonsuz- tek bir uzay vardır

Kur'an ve Huri Kavramı

Bu yazımızda Kur'an'daki huri kavramının ve cennette vadedilen ödüllerin bir değerlendirmesini yapacağız.   1) Huriler sadece erkeklere verilen bir ödül mü?   Arapça'da isimler cinsiyet bakımından  müzekker  ve  müennes  yani eril ve dişil olarak ikiye ayrılır. Erkek ve kadının karışık olduğu bir topluluğa veya sadece erkeklerin olduğu bir gruba yönelik bir hitap söz konusu olduğunda müzekker, yani erkek takı kullanılır.¹  Mesela "...Onlar için orada (Cennet'te) temiz eşler vardır..." [2:25] derken müzekker kullanılır. Eğer hitap erkek zamir ve erkek kalıplar üzerinden getiriliyorsa muhatap herkestir, kadın-erkek ayrımı söz konusu değildir. Buna bir örnek verecek olursak:   Müminun Suresi 1.Ayette " قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَۙ " ifadesi yer alır.  "Müminler kesinlikle kurtuluşa ermiştir" mealindeki bu ayette "müminler" kelimesi için kullanılan kelime yine erkek kalıptadır. Bu kurtuluşa erenler arasında kadınlar y

İbn Rüşd ve Din-Felsefe İlişkisi

Din Kavramı         Öz Arapça’da din kelimesi, “usul, alışkı veya tutulan yol” gibi anlamlara gelmektedir. Farsça’da “alışkı edinmek, inanmak” gibi anlamlara gelirken Arami/İbrani dillerinde “hükmetmek, mülk, yargı, hesap ve mükafat” anlamlarına gelir. Eski Yunanca’da ise “korku ile karışık sevgi/saygı” manasına gelir.[1] Batı’da ise Latince “religin/religio” kelimesinden gelen kavram, “tekrar tekrar okumak, yapmak ve ihmal etmemek, bir şeyi vazife edinmek” anlamlarına gelir fakat kelimenin kökeninin ne olduğu konusunda fikir birliği yoktur.[2] Kimi zaman afyon, kimi zaman ulaşılması gereken nihai bilgi olan din kavramının genel bir tanımını yapmak imkansız olsa da; tanım olarak, subjektif bir tutum sergilemeden, aşağıdaki tanımı vermek istiyorum: Din, birtakım inançlar, fiiller ve cemaatin ortak tecrübeleriyle ve bireysel tecrübelerle inşa edilmiş; kendini adamayı, ibadeti ve odaklanmış bir hayat istikametini ilham eden veya gerektiren bir “nihai gerçeklik” tasavvurudur.[3]